Herkes Biraz Mimar: Zevk Sahipliği Çağında Tasarım Oyunu
- mmm

- 23 Eki
- 2 dakikada okunur

Bir zamanlar herkes şairdi, sonra gurme oldu.
Şimdi herkes “yaşam alanını yeniden yaratıyor.”
Yani bir boya rulosu, üç Pinterest panosu ve sonsuz özgüvenle… mimarcılık oynuyoruz.
Mimarlık, artık yalnızca bir meslek değil; kişisel gelişim evresine, ruhsal bir detox pratiğine dönüştü.
Ne büyük şans yüzyılların bilgi birikimi, üç “mood board”la edinilebilir hale geldi.
Zevk Sahipliği: Ego’nun En Güvenli Sığınağı
Mimarlık ya da tasarımcılık oynamak kolay çünkü herkesin zevki var.
Zevk, kimsenin ölçemediği bir şey; o yüzden kimse seni yanlışlayamıyor.
Bir marangozun el emeğinde sabır, bir taş ustasının izinde tarih vardır;
ama “mekân duygusuyla bağ kuran” modern yorumcunun emeği genellikle ışıktır selfie ışığı.
Zanaatkâr işini bilerek yapar, taklitçi ise bilmediğini gizleyerek.
Biri üretir, diğeri yalnızca gösterir.
İşte bu yüzden, sahte tasarımcılığın sesi hep zanaatin emeğinden daha çok çıkar.
Peki Neden Mimarlık?
Neden “biraz doktorluk” ya da “biraz mühendislik” değil de, ille mimarlık?
Çünkü mimarlık tam sınırda durur: hem teknik, hem estetik.
Akıl ve duygu arasında bir köprü insanın kendini hem akıllı hem zarif hissettiği o nadir alan.
Bu yüzden herkes biraz mimar olmak ister.
Mimarlık, görünürde yapılabilir; ama özünde ulaşılmaz bir disiplindir.
Ve tam da bu yüzden popüler kültür, mimarlığı sürekli taklit eder:
gerçek yaratımın değil, yaratıyormuş gibi görünmenin hazzı için.
Popüler Kültürün Yeni Oyuncağı: “Mekân Yaratmak”
Son yıllarda ev, yalnızca yaşamak için değil, gösterilmek için düzenleniyor.
Bir duvar rengi değişiyor, bir masa ortalanıyor, bir cümle geliyor:
“Bu hafta yaşam alanımı yeniden yarattım.”
Aslında yapılan şey, mekân değil; imaj yaratmak.
Mimarın “mekânın ruhu” dediği şeyin, influencer versiyonu filtreli bir story.
Gerçek Mimarlığın Sessizliği
Oysa bu topraklarda hâlâ dünyanın saygıyla izlediği mimarlar var.
Tabanlıoğlu’nun cam yüzeylerinde dengeli bir tevazu,
Emre Arolat’ın detayında ağırbaşlı bir zekâ,
Mehmet-Emine Öğün’ün ölçeğinde sessiz bir vicdan vardır.
Hiçbiri çıkıp “mekânı yeniden keşfediyorum” demez, çünkü zaten her gün yeniden inşa ederler.
Ve gerçek mimarlık, hiçbir zaman bağırmaz.
Dunning-Kruger mi, Yoksa Rant Estetiği mi?
Evet, işin içinde biraz Dunning-Kruger etkisi var: bilmediğini bilmemek, sosyal medyada bir meziyet.
Ama asıl sebep başka: rantın estetikleşmesi.
Mimarlık artık “ürünleştirilebilir bir duruş.”
Bir ev turu videosu, “tasarım hissi taşıyan” bir mobilya markasıyla birleştiğinde,
estetik bir tercih değil, satışa dönük bir stratejiye dönüşüyor.
Ve o an mimarlık değil, mimarlık taklidi satılıyor.
İnsan Neden Mimar Olmak İster?
Belki de bu kadar sert olmamalıyız.
Çünkü hepimizin içinde biraz o dürtü var:
İnsanoğlu, yaşadığı yeri biçimlendirdikçe kendi varlığını hisseder.
Sorun, bu içgüdünün yüzeyselleştirilmesinde. Gerçekten yerle kurulan bağın yerini, dekoratif bir kimlik almış durumda.
İçini dönüştüremeyen, duvarlarını yeniden boyuyor.
Sonuç Yerine: Gürültü ve Sessizlik
Bugün herkes biraz mimar, ama mimarlığın kendisi belki hiç olmadığı kadar sessiz.
Gerçek mimarlar hâlâ işinin başında; görünürlük değil, kalıcılık peşindeler.
Kalanlar ise renk paletlerini güncelliyor. Yine de içten içe biliyoruz:
Mimarlık, sahne değil, sabır işidir ve herkesin biraz mimar olduğu bu çağda,
belki de en büyük dönüşüm henüz başlamamış olandır.













































Yorumlar